Yaz gelince, hele bir de okullar tatile girince şehirliler yazlık hayali kurmaya, tatil heyecanı yaşamaya başlarlar. Çiftçi, köylü, üretici kesimi ise hasat dönemi geliyor diye ayrı bir şevk ve heyecana kapılırlar. Öyle ya! Bir yıllık emeklerinin karşılığını alacaklar, evlerine para girecek, kızını, oğlunu everecek, kışlık tarhanasını, bulgurunu, eriştesini, turşusunu, salçasını, reçelini hazırlayacak, gurbette çalışan evlatları, torunları sılaya koşacak, tatlı bir koşuşturma yaşanacak evlerde. Hele bir de aylardan Temmuz ise bizim oralarda, keşkekler dövülür, düğünler, sünnetler yapılır, kenti terk eden öğrenci kesiminin yerini gurbetten gelenler akrabalar evlatlar doldurur.

Temmuzdan söz edince çok sevdiğim, dinlemekten keyif aldığım “Akdeniz Akşamları” şarkısını mırıldanmadan edemedim. Haluk Levent’den İbrahim Tatlıses’e 30 dan fazla sanatçı seslendirmiş ama şarkının ilk çıkışını ve bestekarını çok az kimse tanır. Büyük haksızlık gibi gelir bana, o yüzden ben onların kulağını çınlatmak istedim.

Serhan Kelleözü Adana’lı bir sanatçı. Babası Sümerbank müfettişiymiş, tam da yukarını sözünü ettiğim şehirliler gibi çocukluğunda gençliğinde yaz tatilleri kamu kamplarında, sahillerde geçmiş, şarkıdaki gibi. Fakülteyi bitirince vatani görevi için 1981 yılında Erzurum’a gitmiş. Aylardan Temmuz, Adana kavrulurken o Çukurova çocuğu olarak Erzurum’da üşümüş, donmuş. Koğuşta battaniyesini üzerine çekip ısınmaya çalışırken, Karataş’ın sahile vuran serin suları, Silifke’nin Kız Kalesinin ılık ılık esen rüzgarı, gençlerin eğlenceleri, özlemini çektiği Akdeniz akşamları geçmiş gözünün önünden. Hemen oracıkta duygularını notalara yansıtarak bestelemiş Akdeniz Akşamlarını. Kendi ifadesiyle 15 dakikada çıkmış ortaya. Asker dönüşü arkadaşlarıyla kurdukları Grup Merdivenle birlikte ilk kez seslendirmişler. 37 yılda tam 37 farklı sanatçı yorumlamış, yurt dışında farklı yorumları seslendirilmiş ve milyonlarca kişiye ulaşmış.

Tatil dönüşü ben de Akdeniz Akşamlarından söz edince şarkının “hele bir de aylardan Temmuz ise bambaşka oluyor” dizelerinden bu günkü yazımın konusunu çıkarıverdim.

Üç gün önce Kıbrıs Türkünün kurtuluşu olan 20 Temmuz 1974 Barış Harekatının yıl dönümüydü. Londra ve Zürih anlaşmalarıyla Türkiye’nin garantörlük hakkı elde etmesini sağlayan ve 74 Harekatına hukuki zemin oluşturan ve Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatının (TMT) kurulmasını teşvik eden şehit Başvekil Adnan Menderes ve Şehit Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu rahmet ve minnetle anıyorum. 64 krizi sonrası TSK’nın harekatı gerçekleştirecek imkanlarını geliştiren, iktidarı süresince çıkarma gemilerinin Türk tersanelerinde üretimini gerçekleştiren Merhum Süleyman Demirel’i ve Harekatın siyasi kararını veren ve milli, duruşuyla Türk askerinin zaferine imkan sağlayan merhum Bülent Ecevit’i de rahmet ve şükranla yad ediyorum. TMT lideri ve KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Mücahit Rauf Denktaş ile harekat öncesi ve harekat esnasında şehit düşen kahraman askerlerimiz ve mücahitlerle gazilerimizden ebediyete intikal edenleri de rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Aynı gün, 20 Temmuz 1936 da Montrö anlaşmasının imzalandığı gündür. Boğazlar sözleşmesiyle Türkiye boğazlar üzerinde hak ve imtiyaz kazanmıştır. Bugün eko sisteme ve çevreye vereceği zararlar bir yana Montrö anlaşmasının kazanımlarını yok edecek olan Kanal İstanbul projesinde rant uğruna ısrar edilmesini anlamak mümkün değildir.

Yazımı yazmaya başladığımız bugün ise Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğunun Mondros mütarekesinin tanınmadığının ve milli mücadelenin gerçekleştirileceğinin tüm dünyaya ilan edildiği Erzurum Kongresinin 100 üncü yıldönümüdür. Bugün demeçlerle ve mesajlarla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir gündür. Yerel kutlamalar ve sıradan kutlamalar dışında 19 Mayısta olduğu gibi görkemli bir devlet töreni yapılmamış olması bana göre eksikliktir.

Yarın ise İstiklal savaşının kazanılmasını müteakip yeni Türk devletinin tüm dünya ülkelerince tanınmasına olanak sağlayan Lozan Barış Konferansının sona erdiği ve Lozan Anlaşmasının imzalandığı gündür. Bu sayededir ki Türkiye Cumhuriyeti kurulabilmiş ve devleti ebet müddet anlayışı bir kez daha galip gelmiştir.

Efendim bir de yakın tarihimizden bir günü hatırlayalım. Siz gazetemizde bu yazıyı okuduğunuzda bu günü idrak ediyor olacağız. Hani bu günlerde A.B.D üsleri çok konuşuluyor ya bilmeyenlere hatırlatalım dedim. Sene 1975 Temmuzun 25 inci günü yani tamı tamına 44 yıl olmuş. Süleyman Demirel Başbakan, iktidarda MC hükümeti var. Süleyman Demirel A.B.D Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Ankara’da görüşüyor, Brüksel’de ise bizzat başkan Ford ile görüşüyor, amaç A.B.D’nin uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması. Umursamıyorlar bile. Demirel Ankara’ya döner dönmez bakanlar kurulunu topluyor ve 21 ABD üs ve tesisinin kapatılması ile ilgili kararı alıyor. 5 bin asker ve sivil çalışan Amerikalı da kapı dışarı ediliyor. İncirlik ise sadece NATO amaçlı kullanılabiliyor. Amerikan bayrakları indiriliyor, Türk bayrakları göndere çekiliyor.

Bu tedbir karşısında ABD iki yıl sonra ambargoyu kaldırdı ancak üsleri hemen açmadık. İki, üç yıl daha kapalı kaldı. Ta ki, 12 Eylül darbesinden sonra Kenan Evren açana dek. Ne garip tecellidir ki 80 darbesinden sonra zorunlu ikamete tabi tutulan merhum Süleyman Demirel Çanakkale’de kapattığı Amerikan tesislerinde misafir edilmişti.

Bugünlerde ambargo konusu yeniden konuşulmaya başlandı ama kimse üslerden söz etmiyor. Nedeni belli. Ne yazık ki; Türkiye ikinci bir Süleyman Demirel çıkaramadı. İşte altı kere gidip yedi kere gelmenin sırrı burada. “ Bizim çocuklar (our boys) başardı” cümlesini sarf eden ABD yetkilisinin ne demek istediği umarım daha net anlaşılıyordur. 12 Eylülde Demirel’i gönderen ABD de olsa önce başbakan sonra cumhurbaşkanı olarak geri getiren aziz milletimizdir. Ruhu şad olsun, bu millet onu daha çok özleyecek ve arayacaktır. Benim asıl garibime giden ABD düşmanlığını ve sözde antiemperyalistliği bayrak yapan Tayyipsever Perinçekgillerin bu olaydan hiç söz etmemeleridir.

Nice güzel günlere, nice güzel Temmuzlara. 15 Temmuz hain darbesi yaşanmasaydı Temmuz ayı hep güzelliklerle anılacaktı. Bu gün de basından sansürün kaldırıldığı gün, basın bayramı. Tüm özgür gazetecilere kutlu olsun. Kalın sağlıcakla…