Müjde Ar ve Şener’in başrolünü paylaştığı Şalvar Davası filmini herhalde hatırlamayan yoktur. Başta köyün ağası Şener Şen olmak üzere köyün bütün erkekleri, kadınlar üzerinde tahakküm kurmuş, onları köle gibi çalıştırıyor, hiçbir söz hakkı vermiyordu. Ancak kocası öldükten sonra büyükşehirden köyüne dönen Müjde Ar bu baskı düzenine isyan eder ve köyün kadınlarını örgütleyerek erkeklere başkaldırmalarını sağlar. Bütün çabalara rağmen sonuç alınamayınca, erkeklerin en hassas noktalarını silah olarak kullanmaya karar verirler. Kadınlar haklarını alana dek kocalarını yatağa almayacaklardır. Köyün ağası bu boykotu kırmak için türlü çeşitli yola başvurur, hatta köye hayat kadınlarını getirerek ücretsiz olarak erkeklere sunar, ama nafile. Sonunda kadınlar amaçlarına ulaşırlar. 

            Bu film 1983’de çekilmiş ama belki de filme ilham kaynağı olan hadise çok daha önce İzmir’de siyaset sahnesine konulmuştu. Adalet Partisinin doğduğu yer ve kalesi olan İzmir’de milletvekili adayları ön seçimle belirlenir, adaylar arasında kıyasıya bir yarış yaşanırdı. Adalet Partisinin İzmir’de iki güçlü ekolü vardı. Karaoğlu ekibi ve Osman Kibar ekibi. Bu ekipler listelerini hazırlar ve genellikle de adaylar bu iki listeden çıkardı. Bunun iki istisnası ise tabanın gücünü arkasına alan, fikir ve siyaset adamı, Demirel’in vazgeçmediği bakanlarından Ali Naili Erdem ve esnaf teşkilatlarını arkasına alan İzmir Esnaf Birliği başkanı Cemal Tercan idi. Ancak bu yarışta ne yazık ki Tire, Ödemiş, Bergama, Menemen gibi İzmir taşrasının adayları hep geride kalırlardı. 1973 seçimlerine gelindiğinde Bergama, Tire, Menemen, Bornova gibi bölgelerin adayları bir araya gelerek yeminli ittifak kurarlar ve Cemal Tercan ile de anlaşarak güçlerini birleştirirler. Beşler olarak anılan bu gurup tabanda rüzgar gibi eserler. Ancak herkes beşlerin tulum çıkarmasını beklerken çoğunlukla listenin üst sıralarına yerleşseler de fire verirler. Firenin sebebi ise bir kadın adaydır. 

            Kadim dostum, İzmir’in siyaset ve basın camiasının sevilen ismi İsmail Uğural’ın annesi, AP kadın kolları başkanı merhum Aysel Uğural bu ittifakı deler geçer. O da bütün aday adayları gibi hatta belki daha fazla köyleri, kasabaları gezerek oy toplamaya çalışır. Ancak bir farkla ki; o gittiği yerlerde delegelerle değil, eşleriyle temas kurar. Onlara söylediği söz şudur: “ Kocalarınız kime isterlerse oy versinler ancak sizin haklarınız için bir oy da bana versinler, bu sözü almadan, yemin ettirmeden kocalarınızı yatağa almayın”. Önseçimlerde ilin toplam milletvekili sayısının yarıdan bir fazlası kadar isme oy verilirdi. Her gurup kendi adaylarına oyunu verdi ama merhum Aysel Uğural erkeklerin en hassas olduğu konuyu ortaya koyarak her guruptan oy almayı başararak Ali Naili Erdem ve Cemal Tercan’ın arkasından listenin en üstüne yerleşmeyi başardı. 

            Şimdi artık ön seçim yapılmıyor, adayların kaderini liderler ve dar bir gurup belirliyor. Ben buna parti içi oligarşi diyorum. Ancak bu seçimin kaderini gene kadınlar belirleyecek gibi görünüyor. Sebebi ise Sayın Meral Akşener’in başlattığı tülbent devrimi. 

            Nedir Tülbent devrimi? Ben araştırdım, kökleri Orta Asya Türk boylarına ve akraba topluluklara kadar dayanıyor. Türklerle beraber Anadolu’ya gelmiş ve bir Anadolu geleneği halini almış. Bilindiği üzere kadınlarımız Türk boylarında hep söz sahibi olagelmiştir. Hani! Mezarına bile sahip çıkamadığımız, milletle alay eder gibi “başarılı bir geri çekilme gerçekleştirdik” diyerek uluslararası anlaşmalarla Türk toprağı sayılan alanı terk edip mezarını kaçırdığımız Süleyman Şah var ya. Onun şehadetinden sonra çocukları büyüyüp dirayet sahibi olana kadar Kayı boyunu Hayme Ana yönetmişti. Ertuğrul Gazinin başa geçmesinden sonra da Hayme Ana Kayı boyunun temel direği olmaya devam etmiştir. Diğer Türk boylarında da durum aynıdır. 

            Tülbent olayı Anadolu’da yaşayan tüm insanların ortak geleneğidir ve yerleşik düzene geçilmesiyle birlikte unutulmaya yüz tutmuşsa da halen dahi, kırsal kesimde, yarı feodal topluluklarda hükmünü sürdürmektedir. Hatta şehirlerde bile töreyi sürdüren aileler, topluluklar bu geleneği yaşatmaktadırlar. Anadolu’daki, boylar, aşiretler, sair etnik unsurlar birbirleri ile ihtilafa düştüklerinde zaman zaman sonu kan davasına kadar uzanan büyük kavgalara tutuşmuşlardır. Ne yazık ki; 21. Yüzyılda bile bu durum ülkemizin acı bir gerçeğidir. Devlet erkanı, kaymakamlar, Valiler, aksakallılar, kanaat önderleri devreye girseler bile çoğu zaman akan kan durdurulamamıştır. Ne zaman ki, tarafların en yaşlı kadını veya en genç gelini kavganın ortasına gelir ve tülbentini, yazmasını, yemenisini, leçekini adına ne derseniz deyin başındaki örtüyü sıyırır yere atarsa o zaman erkekler sırtını döner, silahlar da susar. Bu artık daha fazla kardeşkanı istemiyorum, evlat acısı istemiyorum, dul kalmak istemiyorum demektir. Erkekler de buna uyarlar ve barış öyle sağlanır. 

            Bugün bu gelenek doğu ve güneydoğuda Arap, Kürt, Karakeçili aşiretlerinde yaygın olarak sürmektedir. Anadolu’nun diğer bölgelerinde bazı yörük obalarında da varlığı bilinmektedir. 

            Sayın Meral Akşener’in dün akşam Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında anlattığına göre, tülbent olayı Çorum’da bir kadının kendisine tülbentini çıkarıp vermesiyle başlamış ve hızla yaygınlaşmış. Gerçekten de Türk milleti yıllardır süren, önü alınamayan, kardeş kavgasından, kutuplaşmadan, ayrışmadan bunalmış, huzuru, barışı, güvenliği aramaktadır. Artık kadınlarımız meseleye el koymuş durumdadır. 

            Sayın Meral Akşener Teke Tekte çok iddialı bir söz etmiştir. “Ben bu tülbenti çıkarır ortaya atarım, huzuru da barışı da sağlarım” demiştir. Yapar mı? Yapar… Benim tanıdığım Akşener bunu yapar. Peki, Sayın Akşener ipi göğüsleyebilir mi? Eğer milletvekili aday listeleri üzerine ikinci bir MHP oluşuyor gölgesi düşmeseydi, merkez sağ seçmene daha fazla yakın gelebilecek adaylara öncelik verebilseydi, tartışmasız göğüslerdi. Hatta tarihi bir patlamayı gerçekleştirebilirdi. İttifak ortağı Muharrem İnce, beklenenin aksine sempatik tavırları, Demirelvari üslubuyla biraz daha mesafe almış görünüyor. Ancak Akşener ve İyi Parti kapalı kutu görünüyor, tabi bunda Reis’in Akşener’i yok saymasının da etkisi var ama suskun insan her zaman iktidar için bir tehdittir. Mikrofon uzatılan kadınlar, kocalarının yanında “ben bilmem beyim bilir” deseler de, gözlerinde bir değişim kıvılcımını görmek mümkündür. 

            İster misiniz, kocalarından yemin almadan şalvar çıkarmasınlar? Kim bilir? Demokrasi tarihimizin beki de en önemli kırılma noktası olacak bu seçimler çok sürprizlere gebedir. 

            Kalın sağlıcakla…